Şuhûdü’l Hâl
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Osmanlı Devleti'nde Kadıların bir diğer yardımcısı veya yardımcıları mahkemelerde yargılamaya bir anlamda müşahit ve bilirkişi sıfatıyla katılan şuhûdü’l hâldir. Bu kişiler şehrin ileri gelenlerinden ve herkes tarafından güvenilir bir konumda olan şahıslardan teşekkül ediyordu. Bu kişiler doğrulukları ve dürüstlükleri ile tanınmış olan şahsiyetlerdir. Davalarda verilen kararların veya dava tutanaklarının bitimine hazır bulunanlardan bir kısmının veya tamamının isimleri yazılıyordu.
Mahkemelerdeki şuhûdü’l hâl her zaman aynı kişilerden teşekkül etmiyordu. Ancak her oturumda bu cinsten birkaç kişinin duruşmaya şahit olması zorunlu bulunuyordu. Duruşmalar herkese açık olarak yapılıyor ve yeteri sayıda “şuhud’ül müslimîn” hazır bulunuyordu303. Şuhûdü’l hâl birkaç kişi olabildiği gibi bazen sayıları 20-25 kişi de olabiliyordu.
Sayıları çok fazla olan bu kimselerin duruşmalarda bulunması, hem kadının işini kolaylaştırıyor, hem de davacı ve davalıya güven veriyordu. Çünkü kadılar her ne kadar şer‛î ve örfî hukuku iyi bilirlerse de mahallî örf ve adetlere yabancı olduklarından dolayı tereddüt ettikleri hususlar da olabiliyordu. Böyle durumlarda kaza müftisinden veya şeyhülİslâmdan fetva isteyebiliyordu. Kadılar memleketin örf ve geleneklerini iyi bilen kişiler olan bu müşahitlere karardan önce akıl danıştığı gibi, tarafların hakları adalete uygun bir şekilde gözetildiğini ispatlama açısından ve kendisinin tam olarak tarafsız olduğunu bu hâzirûn önünde gösterme bakımından önemliydi.
Toplumun geniş bir kesimini ilgilendiren veya şehrin ileri gelenleri arasında çıkan ve mahkemeye akseden davalara kalabalık bir dinleyici grubun katıldığı anlaşılmaktadır. Şer‛iyye sicili defterlerindeki kararların altında bu şahitlerin isim ve imzaları yer almaktadır.
Her davanın niteliğine göre, şuhûdü’l hâl de değişmekte idi. Bazen mahkemelere beldenin bütün ileri gelenleri dinleyici olarak gidiyorlar, içlerinden birkaçının adı yazıldıktan sonra, diğerleri anlamına gelen “ve ğayruhüm min’el hazirîn” ibaresi yazılıyordu.
“Şuhûdü’l udûl” ve “udûlü’l müslimîn” tabirleri ile davalarda bir bilirkişi heyeti halinde varlıkları zabıt metinlerinde itina ile işaret olunan ve ayrıca sicillere geçen kararların altında adları yazılı bulunan bu kişilerin ne kadar önemli bir denetim görevi ifa ettikleri aşikardır. Devrin meşhur müderrisleri, âyân ve eşrâfın ileri gelenleri bu işte ön plana çıkmış kimselerdir.
Hıristiyan olan kişilerin dahi mahkemelerde memur olarak görev yapabildiği, aralarında geçen hibe ve bağış işlemine Müslümanların müşahit olduğu gözlenmektedir. Ayrıca Müslim veya gayr-i Müslim ayrıcalığının olmadığına dair örnekler vardır.