Tartışma:Dersim İsyanı
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Konu başlıkları |
[değiştir] Sabotaj
Arkadaşlar lütfen Vikipedi'yi sabote etmeyin. Burda hiç kimse kendi görüşünün propagandasını yapamaz, zaten üst tarafa "doğruluğu şüpheli" şablonu koydum. Madde'nin içinde doğruluğu kanıtlanamamış bir sürü iddia var. Bunların yanınada "kaynak göster" şablonu koydum. Belli bir süre bekleyeceğiz eğer kaynak gösteren olmazsa o iddialar silinecektir.
Siz de maddede taraflı veya yanlış bir şeyler görürseniz yanına kaynak göster şablonu koyunuz. Şablonu koymak için yanlış bulduğunuz cümlenin sonuna gelip {{kaynak göster}} yazınız. Ruzgarmesaj 15:40, 29 Mayıs 2006 (UTC)
DERSİM TUNCELİ DEĞİL Kİ NUFUSU DA AYNI OLSUN. DERSİMİN YÜZÖLÇÜMÜ TUNCELİNİN YAKLAŞIK 3 KATIYDI. 1913 TE TALAT PAŞA TARAFINDAN YAPILAN NUFUS SAYIMINDA DERSİM NUFUSU 260 BİN OLARAK BULUNUYOR. BU NUFUSUN % 78 İ KÜRT
% 14 Ü TÜRK ve % 8 İ ERMENİ HALKTAN OLUŞUYOR. BUGUN TUNCELİNİN NUFUSU 67BİN. AMA TUNCELİNİN DIŞINDA YAŞAYAN TUNCELİLER 400BİNİ AŞKIN.DERSİM SOYKIRIMINDA ÖLENLERİN SAYISININ KANITINI AŞAĞIDA YOLLUYORUM. GÖRMÜŞ OLDUĞUNUZ YAZI BÜYÜK ŞAİR NECİP FAZIL KISAKÜREK'E AİT. BU YAZIDAN DOLAYI YARGILANIYOR.
DEVRIN DIN MAZLUMLARI
NECIP FAZIL KISAKÜREK
DERSİM SOYKIRIMI HAKKINDA GÖRÜŞLERİ VE YAZININ SONUNDA SUÇLU KOMUTANLAR
(Son Devrin Din Mazlumlari, Büyük Doğu Yayınlari 10. basim, Nisan 1990, adlı kitabının DOGU FACİASI bölümünden aynen alınmıştır.) En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve mânasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşı -sında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum... Ve buna benzer daha neler, dalıa neler!.. Cesetleri değil, mânaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000, çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin mânası üzerinde ebedî idam karari verecektir? Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk... Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlanndaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlama ya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor: "- Sizi de onun yanına götüreceğiz!" Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarnin yanına gönderilmişlerdir. Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor: "Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!" Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınlari gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a, bana, 1944 yılında, Eğridir'de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen Amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.) Yusuf Cemil'in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakılmıştır. Öldürülenler arasında, Elâzığ'da askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvviyet ve izin kâğıdını da gösterebileceğini söylediği halde derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlarla berabır, kurşunlanıyor.
Hozat'ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım... Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika'ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü'nün iki çocuklu karısı Şirin Hatun'la evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükûmetle de bazı taahhüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyorlar. Muamele biter bitmez "Seni Hozat'tan çağırıyorlar!" diyerek,onu, mahfuzen yola çıkariyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alâkalı idare âmiri arasında taksim ediliyor.
Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyla birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın, evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmiş ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor: "- Yetişin, evimize eşkiya girdi!.." Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor. Bu arada Hozat'ın Zımbık köyünde (Şekspir)in hayaline bile taş çıkartacak, bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu âletle (süngü) öldürülüyor.Oldurulen kadinlar arasinda biri doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sag olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar,emzirtip büyütüyorlar ve ona "Besi" adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşimaktadır.
(24 yil evvelki Büyük Doğu 'lardan)
Hozat'ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elâzığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakya'ya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı âkıbete mahkûm edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.
Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır.Vazivet birden haber aliniyor. Cocuklarin oldurulmeleri emriveriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingenelerden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmustur. Celâl Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak'in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularimizin hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir. Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğuııun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.
[değiştir] Birlik yerine kötülük
Tabi ced'lerimizin zamanında neler yaptığı hakkında %100 tam bir bilgiye sahip değilim ama okuduklarım buram buram propakasyon kokuyor. Çok acıklı öyküler ama bunları böyle senoryolaştıran kişilerin çok iyi bir propagasyon eğitimi aldıkları kesin.
Orada kötü şeylerin olduğu kesin ve bunu kimse inkar edemez ama kanla beslenen kişiler bu yaraları hep değiş birkaç damla kan peşinde koşuyorlar. oysaki orada katledilen gerçek masumlar için yapılacak şeyler bunlar değil. Masumların katlediliş sahnelerini anlatmak değil o masumların katledilişlerine sebep olan ermeni, fransız ingiliz cansuslarını, telgraf kablolarını kesip köprüleri yıkıp ankaraya dersimde oynanan oyunun detaylarının gitmesini engelleyenleri, bu acıtasyon yazıları için eğitim verenleri ve son olarakta vicdansızca o çoluk çocuğu öldürme emri veren komutanları ortaya sermek, tarihin sayfalarına adlarını birer katil olarak yazmak işte yapılması gereken şey bu. O zaman katledilen masumlar huzur bulucak.
Saygılarımla Yunus Arslan
http://farabi.selcuk.edu.tr/suzep/tarih/ders_notlari/bahar_yariyili/bolum_10/bolum10.html
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23358
[değiştir] Atatürk ve Dersim valisi
http://www.ercancelik.net/Mersin/A.DiyapAga.jpg
[değiştir] Madalyonun diğer tarafından bir kaç not
kürt ayaklanmalarının sonuncusu olan dersim ayaklanmasının, hem isyancılar hem de genç cumhuriyet açısından ayrı bir önemi vardır. dersim, osmanlı'dan beri zorlu doğa koşulları ve etkin aşiret egemenliğiyle neredeyse, anadolu'nun ortasında içine kapalı ayrı bir ülke gibiydi. bölgeye tümden hakim durumda olan aşiretler, vergi vermiyor, askere insan göndermiyor ve kendi adlarına vergi topluyorlardı. sürekli olarak besledikleri, özel silahlı güçlere sahiptiler. aşiretçilik ve göçerlik egemen sistemdi ve bölgenin tek "ekonomik" faaliyeti, ticaret değil eşkiyalıktı. türkiye cumhuriyeti yasaları bu bölgeye henüz ulaşmamıştı. ulusal bütünlüğün tamamlanması, dersim halkının, göçerlik ve feodal gerilikten kurtarılması ve bitmek bilmeyen kürt ayaklanmalarına son verilmesi için, dersim sorunu çözülmeliydi.
ankara'nın kalıcı bir çözüm bulunması için kararı şuydu: "dersim sorunu yalnızca askeri eylemlerle çözülemez. kalıcı bir çözüm için, sosyal ve ekonomik önlemlerin alınması gerekmektedir..." bu anlayışla yapılacak işlerin planlamasına 1927'de başlandı ve alınan kararlar bir program düzeniyle uygulamaya sokuldu. önce, bölgeyle olan ulaşım sorununu çözmek için yol ve köprüler yapıldı. aşiret dışı köylülere toprak verilerek bunların hem tarım, hem de ticaretle uğraşmaları sağlandı. eğitime özel önem verildi. ilk elden, pülümür, mazgirt ve hozat'ta bölge okulları açıldı. aşiretler hakkında araştırmalar yapıldı. nüfus ve silah güçleri ile etkinlik alanları, ekonomik durumları saptandı. aşiretlerin tüzel kişilikleri kaldırıldı, bu nitelikteki taşınmazları devletleştirildi. 1935 yılında, 2884 sayılı "dersim'in vilayet teşkilatına alınması" için bir yasa çıkarıldı. vali ve komutan yetkilerini birleştirerek yönetim yetkilerini arttıran bu yasa ile dersim'in adı tunceli olarak değiştirildi.
bu gelişmelerden rahatsız olan ve bölgede, yüzlerce yıl neredeyse fiili bir bağımsızlık içinde yaşayan aşiretçi egemenler, tepki göstermekte gecikmediler, 21 mart 1937'de ayaklandılar. 1938 yılında isyan bastırıldı. yalnızca demenan aşireti yüksek dağlara çekilerek 1942 yılına dek direndiler. sonuçta dersim, türkiye cumhuriyeti'nin diğer bölgelerinden herhangi bir farkı olmayan yurt parçası haline getirildi. eşkiyalık önlendi ve tunceli halkı kısa sürede, bölgenin okuma oranı en yüksek ve cumhuriyet ilkelerine en bağlı halkı haline geldi.
kaynak: yeni dünya düzeni kemalizm ve türkiye, metin aydoğan
Terör örgütlerindeki ‘Kripto Ermeniler’
okuyucu Notu: aşağıdaki Ermeni'lerle ilgili düşünceleri içeren yazıları değiştirmiyorum,bu düşünceyi sansürlemektir.istediğim bu tarz düşüncelerin ülkemizde ne tür sonuçları doğurduğunu unutmamanızdır; örnek mi istiyorsunuz,buyrun:
"Evet,gözümüz var toprağında bu vatanın.
Gözümüz var ama koparıp götürmek için değil, En dibine gömülmek için..." Hrant Dink
Türkiye'de yaşayan 'Gizli Ermeniler' sol terör örgütleri ve PKK ile birlikte hareket edip bölücülükte önemli rol oynuyor. Kürt-Ermeni kardeşliği geçmişteki Kürt isyanlarında da aktif rol alıyor. Dersim isyanını başlatan bir Ermeni olduğu gibi, TİKKO 'nun teorisyenliğini yapan da yine Garbis adında bir Ermeni idi.
Türkiye'de 'Gizli Ermeni' kavramı çok fazla dillendirilmeyen bir konu. "Kimdir bu Ermeniler? Türkiye'deki faaliyetleri nelerdir? Sayıları ne kadar?" gibi sorular hâlâ cevabını arıyor. Ancak hemen herkesin hemfikir olduğu bir konu var: Bunların önemli bir kısmı terör örgütleriyle hareket edip bölücü faaliyetlerde bulunuyor. PKK'nın içinde Ermeniler olduğu gibi, Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gibi sol örgütlerde de yer alıyorlar. Türk düşmanı Ermenilerin bölücülük macerasının en ilginç noktası ise geçmişteki bazı Kürt isyanlarında da rol almaları.
Gazeteci Erhan Başyurt tarafından kaleme alınan ve Karakutu yayınlarından çıkan "Ermeni Evlatlıklar, Saklı Kalmış Hayatlar" isimli kitapta Ermeni evlatlıklar konusu derinlemesine incelenirken, Ermenilerin Türkiye'de faaliyet gösteren terör örgütleriyle olan ilişkileri hakkında detaylı bilgiler veriliyor.
PKK ile kol kola
Bölücü Ermeniler en fazla PKK içerisinde yer aldı. Operasyonlar sonucunda öldürülen teröristlerin bazılarının sünnetsiz olması ve boyunlarında haç taşıdığının tespit edilmesinden sonra terör örgütü önemli bir sarsıntı geçirmiş, buna karşı din kartını kullanarak kaybettiği itibarını toparlamaya çalışmıştı. Ama bu hiçbir zaman güven veren bir çalışma olmadığı gibi PKK'nın ardından bıraktığı 'Ermeni dölleri' lakabını da silemedi. Buna rağmen Ermeni-PKK münasebetleri yine devam etti.
İmralı'da tutuklu bulunan teröristbaşı Abdullah Öcalan, ikinci kez devlet başkanı seçilmesi sonrasında Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan'a 10 Nisan 1998'de gönderdiği mektupta, 1915 Tehciri'ni soykırımı olarak tanıdıklarını bildiriyor. Öcalan'a göre, Ermeni soykırımı, Hitler'in Yahudi soykırımı için de önayak oldu. Aynı şekilde PKK'ya yakınlığı ile bilinen Avrupa'daki sözde 'Kürdistan Parlamentosu' da Nisan 1997'de aldığı bir kararla Ermeni tehcirini soykırımı olarak tanımıştı. Kararda ilginç bir şekilde, Hamidiye Alayları ile korucu sistemi arasında bağlantı kurulup, günümüzde de Kürtler ve Aleviler'e yönelik soykırımı yürütüldüğü iddia edilmişti. Yazar Başyurt bu ilişkinin inkâr edilemeyeceği görüşünde. "İster öç alma ister farklı sebepler olsun, PKK içerisinde yer alan 'Ermeni Dönmeler' ve 'Gizli Ermeniler' ile örgüt arasında bir bağ olduğu kesin. PKK Başkanlık Konseyi üyesi Nuriye Kespir, Merkez Komite üyeleri Bekir Bakırcıoğlu ve Musa Haciyav'ın da sözü edilen Ermenilerden olduğu konusunda güçlü deliller var."
TİKKO'daki ErmenilerErmeniler ile PKK arasındaki bağlantı karşılıklı menfaat ilişkisine dayanıyor. Ermeniler terör örgütü mensuplarına yardım ettiği gibi, militanlar da Ermenilere yardım ediyor. Bu anlamda bir dönem faaliyette olan ASALA ile PKK ilişkisi bir tesadüf değil. Adapazarı'nda öldürülen uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk, ASALA konusunda ön plana çıkan bir isimdi. Diyarbakır Lice nüfusuna kayıtlı Cantürk'ün annesi, Hatun Demirciyan isimli bir Ermeni. Cantürk'ün yasadışı yollardan elde ettiği paraları önce ASALA, sonra PKK'ya aktardığı, PKK'nın kaçırdığı uyuşturucuyu dünya piyasalarına pazarladığı ileri sürülmüştü.
Abdullah Öcalan İmaralı'da görülen duruşmasında ASALA ile 1980'lerde birlikte hareket ettiklerini ve toplantı düzenliklerini aktarıyor. 1985'te Washington'da yayın yapan Ermenian Struggle dergisinde çıkan bir makalede de, ASALA yandaşlarının şu ifadeleri hayli dikkat çekici: "Türk askerlerine karşı Kürt kardeşlerimizle omuz omuza verdiğimiz mücadelede bir üst düzey militanımızla 22 savaşçımızı yitirdik. Kürt kardeşlerimizle beraber silahlı mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Şimdilik toparlanmak için daha geri mevzilere çekileceğiz; ancak bir süre sonra Kürt savaşçılarla eylemlerimizi Anadolu'nun içine kadar taşıyacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın."
Erhan Başyurt her şeye rağmen bütün gizli Ermeniler için bölücülük yapıyorlar demenin doğru olmayacağını düşünüyor: "PKK içerisinde Gizli Ermenilerin yer alması, PKK'nın da bizzat Ermeni örgütü olduğu anlamına gelmez. Yine bütün Gizli Ermenilerin bu örgüte katkı sağladıkları anlamına da gelmez. PKK'nın da bu insanların geçmişte maruz kaldıkları travmaları kullanması ve devlete karşı isyanda istismarı da söz konusudur."
Tıpkı PKK'da olduğu gibi sol örgütlerde de lider seviyesinde Ermeniler var. Türkiye Komünist Partisi-Marksist/Leninist (TKP/ML)'nin askerî kanadı olarak ortaya çıkan terör örgütü Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu'nda (TİKKO) çok sayıda Ermeni'nin varlığı dikkat çekiyor. Ermeni-Hıristiyan Garbis Altınoğlu, TKP/ML örgütünün teorisyenliğini ve genel sekreterliğini yaptı. TİKKO'ya yakın internet sitelerinde hâlâ yazıları yayımlanıyor. 1946 doğumlu olan Garbis, Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi Bölümü mezunu. Babası Ohannes Altınoğlu da 1957'de Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararı ile İslam olan dinini Hıristiyan olarak değiştirmiş. Ermeni asıllı bir diğer TİKKO mensubu ise Orhan Bakır (Armanek Bakırcıyan) idi. Bakırcıyan 12 Eylül öncesi İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde okurken arkadaşı Hrant Dink (Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni) ile birlikte Surp Haç Lisesi'nde belletmen olarak görev yapıyordu. Bakırcıyan daha sonra Hrant ve arkadaşı Stefan ile sol örgütlere katılma kararı aldı. Ancak Ermeni oluşları işlerini zorlaştırmasın diye Hırant, Fırat; Stefan, Murat; Armanek Orhan adını aldı. Dağa çıkan ve sonraki yıllarda Ali Ağa koduyla Tunceli ve civarında terör estiren Armanek, namı diğer Orhan, o bölgedeki gizli Ermenilerle temas kurmayı başardı. 1978'de askerî bir operasyon sırasında öldürüldü.
1988'de İzmit yakınlarında bir TİKKO evini basan güvenlik güçleri Ermeni asıllı Türk vatandaşı Manvel Demir'i yaralamış ancak Manvel kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti. Demir, Ömer kod adıyla TKP/ML'nin İstanbul İl Sekreterliği görevini yürüttü. TİKKO'nun Zeytinburnu sorumlusu Aziz Demirel de Ermeni asıllı idi.
Kürt isyanlarında Ermeni rolü
Ermeniler ile isyancı Kürtlerin ilişkisi bazı bölgelerde belirgin olarak ortaya çıkıyor. Tunceli, Hozat, Ovacık, Çemişgezek, Mazgirt, Pülümür, Elazığ, Tercan, Dicle, Erzincan ve Sivas bu yerleşim yerlerinin başında geliyor. Bunda tehcir sırasında yaklaşık 20 bin kadar Ermeni'nin, Alevi ve Alevi Kürtlerin yaşadığı sarp dağlarla çevrili Dersim aşiretlerine sığınması etkili oldu. İşte buradaki Ermeniler daha sonra civara yayılarak biraz da intikam hissiyle Kürt isyanlarında aktif görev aldı. Dersim İsyanı'nın başlamasına bir Ermeni start verdi.
Ermenilerle Dersim arasındaki ilişkiler aslında 1896 tarihine dayanıyor. Bu tarihte Erzincanlı Keri adlı çete reisi Taşnak Partisi'nin propagandalarını yürütmek üzere kendileriyle anlaşıp çıkarılacak isyanlarda yardımlarını veya hiç olmazsa tarafsız kalmalarını temin etmek üzere temaslarda bulundu. Ermeni asıllı Rus generali ve Taşnak komitacısı Antranik de bu dönemde Dersim'de görüşmeler yapar. 1900 yılında, Tiflis'te Ermenice propaganda amaçlı 'Dersim' adıyla bir kitap yayımlanır. 1916'da Ruslar Doğu Anadolu'yu Ermenilerle birlikte işgal etmeye başlayınca, Dersimlilerden ayaklanmalarını ve kendilerine destek vermelerini ister. Bu amaçla yapılan bir toplantıda, Dersimlileri Erzincan Kürt mümessili adıyla Alişir temsil eder. Ağustos 1916'da Dersim Aşireti ile Ermeniler birleşip Rusların teşvikiyle Çemişgezek'e saldırır.
Ermenilerin isyancı Kürtler ile bağlantısı günümüzde hâlâ birçok noktada esrarını koruyan Ağrı ve Dersim isyanlarında belirgin bir şekilde karşımıza çıkıyor. Kitapta Ağrı isyanı için Ermeni Taşnak örgütünün bir temsilcisinin Ağrı'ya geldiği yazılıyor. Zilan Kürtleri arasında iyi tanındığı için 'Ermeni Zilan' lakabını alan Ardeşir Muradyan, isyanın silahlı kanadı komutanları arasında yer alır. 1937'de Dersim isyanının fitilini de Kahmut Köprüsü'nü yakan Ermeni asıllı Demirci Mustafa ateşler. Demirci Mustafa Ateş, 1993'te 84 yaşındayken asıl dini olan Hıristiyanlığa döner. Tunceli merkez nüfusuna kayıtlı Mustafa A. Ateş de, 1979'da ismini Marcelo, dinini de Hıristiyanlık olarak değiştirir; ancak 1992'de tekrar İslamiyet'e geçer.
Evlatlıklar
Dersim isyanının lideri Seyit Rıza teslim olurken çadırında yapılan aramada, Ermenice kitaplar ve üzeri Ermenice yazılı bir taç bulunur. Kitapta Kürt isyanlarında gizli veya onlarla birlikte çalışan Ermenilerin etkin olduğunu vurgulayan yazar Erhan Başyurt, bu sürecin PKK'ya kadar uzandığının altını çiziyor. Başyurt'a göre, PKK'da gizli Ermenilerin bulunması, Güneydoğu'da geçmişte yaşanan Ağrı ve Dersim isyanlarında Ermeni ve Gizli Ermenilerin kilit rol oynamasından kaynaklanıyor.
Gazeteci Başyurt'a göre, tehcirin çocukları evlatlık Ermeniler daha fazla ilgiyi hak ediyor: "Bugün sayıları on binleri bulan evlatlıkların çocukları ve torunlarının yaşadığı 'kimlik bunalımları' ve bunun doğurduğu sosyal sonuçlar çok önemli. Ortada bir dram var. Ancak vaka da gösteriyor ki bir soykırımından söz etmek yanlış olur. Çocukların alınıp korunması çok manidar."
Tehcir sonrası Türkiye'de kalan Ermenileri üç sınıfta toplamak mümkün. Bunlardan ilki Ermeni evlatlıklar. Bunların önemli bir kısmı tamamen Müslüman kimliğini benimseyip, yaşatmışlar. Bu Ermeni evlatlıklar ne bugün ne de dün terörün parçası olmadıkları gibi, bunu tercihlerine saygısızlık sayarlar. Bu şekilde evlatlık verilenlerin sayısı 60 binden fazla değil. İkinci olarak, "Gizli Hıristiyanları" saymak mümkün. "Kripto Ermeniler" veya "Gizli Ermeniler" adıyla da anılan bu grup 1915 Tehciri'nden kurtulmak için Müslüman olmayı seçmiş ama gerçekte Gregoryan Hıristiyan geleneklerini sürdürmüşler. Doğu Anadolu'da ağırlık teşkil etseler de Türkiye'nin her tarafına dağıldıkları bir gerçek. Mühtedi (Müslümanlığa dönen) Ermenilerinin sayısının 100 bini bulduğu tahmin ediliyor. Üçüncü grupta ise Türkiye'de yaşayan Gregoryan Ermenilerini saymak mümkün. Bugün sayılarının 60 bin civarında olduğu sanılan Ermeniler ağırlıklı olarak İstanbul'da yaşıyor.
Erhan Başyurt, kitabını hazırlarken daha önce Aksiyon dergisinde yayımlanan haber dosyalarına sık sık başvurmuş. Kitap haber tarzında hazırlandığı için okuyucuyu sıkmayacak nitelikte. Bu çalışma aynı zamanda Ermenilerin farklı bir yönüne dikkat çekerek yıllardır tartışılan ve bir çıkmazdan öteye geçmeyen "tehcir mi, soykırımı mı?" tartışmalarına da bir soru işareti koyuyor.
Gamze Polat - g.polat@aksiyon.com.tr - Sayı: 584 - 13.02.2006
Yunus Arslan "Akıl insanoğluna verilmiş ve büyük lütüfdür, eğriyi ve dogruyu akıl ile bulur."
[değiştir] aslında niyet aynı
herkes bir amaca kilitlenmiş ona ulaşmak için her yolu mübah sayıyor. Rusların boğazlar sevdası, ermenilerin soykırım savsatası, bazı avrupalıların maden düşkünlüğü ve en acısıda kürtlerin yani asırlardır aynı topraklarda yaşadığımız bu toprakların torunlarının içine düştüğü acı oyun. Akıllarındaki dersim projesini hala unutamamışlar sadece biraz daha güneye kaydırıp ismini değişmişler okadar. arkadaki destekleyen ve kışkırtan güçler aynı ardına sığınılan yalanlar aynı... Bu oyunların hepsi çirkin ama en çok hangisi üzüyor derseniz dedelerinin böldürmemek için savaştıkları toprakları bölüp parçalamak için gününü gecesine katan torunların düştüğü durum en acısı. Üzülmekten başka yapabileceğim bir başka şey bıkmadan usanmadan gerçeği bulmalarına yardımcı olabilmek olacak umarım işe yaradığını hepimiz görebiliriz...
bide son olarak kaynaklarda gösterilen kitapların hemen hemen tümü aynı yayınevi ve aynı kafadan çıkmış gibi (Tij Yayınları) Lütfen bulmak istediğimizi aramayalım aksi taktirde baktığımızda sadece görmek istediklerimizi görüp hayal aleminde kendi doğrularımız arasında yüzer dururuz...