Tartışma:Saltanatın Kaldırılması
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Kalın yazı
İSaltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halk iradesi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulusun akla aykırı olduğunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı. ÇİSaltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halk iradesi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulusun akla aykırı olduğunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı. Ç
Konu başlıkları |
[değiştir] Yenileme
Sayfayı silip baştan oluşturdum. Fikirlerinizi bekliyorum. (85.101.164.73 benim, login olmayı unutmuştum :) ) --DenizRC 19:01, 12 Mayıs 2006 (UTC)
[değiştir] herkese
osman ogulları kimsenin egemeligini zorla el koymamıştır bunu syleyenler kendilerinden utanmıyolarsa atalrından utansınlar osmanlı zamanından başka türk milleti hangi zaman rahattı
[değiştir] Eleştirilerim
Maddede taraflı birtakım görüş ve bilgilere tarafımdan rastlanmış olup, aşağıda örnekleriyle belirtilmiştir:
- ...Osmanlı Hanedanının Türk toplumu üzerindeki mutlak otoritesinin yıkılması ve monarşinin kaldırılarak egemenliğin halka verilmesidir. bölümü yanlış ve taraflıdır; çünkü, saltanatın kaldırıldığı dönemde osmanlı padişahlığı makamı 1908 kanuniesasiyesine göre düzenlenmiş ve sembolik bir makama dönüştürülmüştür. Bu yüzden, sultanın devlet üstünde mutlak bir otoritesi olması, o dönemde geçerli olan birşey değildir. Egemenliğin halka verilmesi kısmı ise ansiklopedik değer taşımayan sembolik bir söz; çünkü saltanatın kaldırılmasıyla birlikte halka hiçbir yeni yetki verilmemiştir. 1908 kanuniesasiyesine göre halka verilmiş olan seçme ve seçilme hakları kesintisiz olarak devam ettirilmiş olup, ilk tam demokratik seçimler ancak 1950 yılında yapılabilmiştir.
- Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında çağdışı bir monarşi değil, uygar bir ulus-devlet kurmak istemesidir. tanımı da hatalıdır. Buradaki bilgiden Monarşi=Çağdışılık yada Ulus-devlet=uygar olmak gibi gerçekdışı sonuçlar ortaya çıkıyor. Çağdaşlaşma, ülkenin monarşi yada cumhuriyetle yönetiminden etkilenmez. Bunlardan bağımsız bir olgudur. Dünyadaki en demokratik ve çağdaş ülkelerden birçoğu monarşiyle yönetilmektedir. Saltanatın kaldırılmasının esas nedeni de çağdaşlaşmak değil, Atatürk'ün, istanbul hükümetiyle arasındaki yapay ikilikliğe son vermek istemesidir.
- Saltanat yönetiminde egemenlik sadece bir kişinin elindeydi. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. Milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu. önermeside yanlıştır. Millet 1908 yılında seçme ve seçilme haklarına sahip olmuş ve bunu işgal yıllarında da kullanmıştır. Yürütme yetkisi, meclis tarafından onaylanan sadrazam ve onun kontrolündeki hükümetin; yasama yetkisiyse, halk tarafından seçilen meclis'in elindeydi. Padişah'ın yetkilerinin çoğu sembolikti ve aynı seviyede sayılmasına karşın, günümüzdeki cumhurbaşkanından daha az yetkiye sahipti.
- Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları bölümündeki bazı iddiaların gerçekliği konusunda şüphelerim var...
- ...kimi din adamı kökenli milletvekillerinin "saltanatsız, iktidarsız hilafet olamayacağını" savunması... konusunda eksik bilgilendirme yapılmıştır. Bu fikri sadece bazı din adamları değil, değişik kadro ve statülerden birçok üye dile getirmiştir. Ayrıca bu fikri mecliste dile getiren kesimin önde gelen liderleri din adamları değil, eski osmanlı aydın ve bürokratlarıdır.
- Saltanatın kaldırılması ile eskimiş ve çürümüş Osmanlı düzeni tasfiye ediliyor, laik ve demokratik Türkiye'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, tutucu ve gerici kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti. cümlesi ise, tamamen sübjektif bir değerlendirmedir. İlk olarak, osmanlı devleti ve türkiye cumhuriyeti karşılaştırılarak hangisinin daha iyi olduğuyla ilgili sübjektif değerlendirmelerde bulunulmuştur. İkinci olarak ise, saltanatın kaldırılmasına muhalefet eden bir kesim, sırf farklı fikirleri paylaştıkları ve dile getirdikleri için, tutucu ve gerici gibi hakaret içeren ifadeler ile tanımlanmaktadırlar.--Martianmister 17:12, 6 Ocak 2007 (UTC)
[değiştir] Cevap
- ...Osmanlı Hanedanının Türk toplumu üzerindeki mutlak otoritesinin yıkılması ve monarşinin kaldırılarak egemenliğin halka verilmesidir. Bu cümlede yanlış bir şey yoktur. 1908'de anayasanın tekrar yürürlüğe girmesi ile padişahın yetkileri sınırlanmış olsa da bu egemenliğin halka geçtiği anlamını taşımaz. 1. Meşrutiyet deneyiminin de gösterdiği gibi padişah iradesi anayasayı kaldırmaya yetmektedir. Ayrıca Padişah devletin başkanı olup, demokratik rejimlerde görülemeyecek olan, çok geniş yetkilere sahipir. Devletin padişah üzerinde hiçbir denetimi olmadığı gibi padişahı seçme yetkisine de sahip değildir. Cumhuriyet ile yürütme halkın seçtiği yasama organına (yani meclise) sorumlu hale geldi. Birden fazla partinin katıldığı ilk seçim 1946'de (1950'de değil) yapılmışsa da Osmanlı yönetiminin keyfiliğinin ardından Türkiye Cumhuriyeti gibi bir hukuk devletinin kurulmuş olması demokrasi yönünde büyük bir ilerlemedir.
- Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında çağdışı bir monarşi değil, uygar bir ulus-devlet kurmak istemesidir. 1. Dünya Savaşı ile dünyadaki bütün büyük mutlak monarşiler (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu, Almanya İmparatorluğu) yıkıldı. İngiltere gibi monarkı olan devletler ise yıllar önce monarkı yönetimin dışına itmiş ve monark sadece bir sembol olmuştu. Evet, 20. yüzyılın başında monarşi köhnemiş, çağdışı bir yönetim biçimidir; hiçbir toplumun ihtiyacına cevap veremez. Eğer Saltanat'ın kaldırılmasında Atatürk'ün tek amacı yönetimde ikiliğe son vermek olsaydı Ankara meclisi kendisini fes eder ve (İstanbul işgalden kurtulduktan sonra) yönetimi padişaha devrederdi. Atatürk'ün Nutuk'ta kendi sözleriyle ifade ettiği gibi saltanatı kaldırmaktaki amaç egemenliği Türkiye halkına vermektir.
[değiştir] Karşı Cevap
- Saltanat yönetiminde egemenlik sadece bir kişinin elindeydi. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. Milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu. Halka verilen ilk siyasi haklar 1908'de değil, 1876'da verildi. Padişah hem 1. hem de 2. meşrutiyette çok geniş yetkilere shaipti: İstediği zaman meclisi kapatmak veya tatil etmek bunların en önemlisidir. Yani bugünkü cumhurbaşkanı gibi yetkileri az değildi, fiilen devletin başıydı. 31 Mart gerici isyanından sonra tahta geçirilen 5. Mehmet Reşat'ın zayıf karakterli olması, onun İttihat ve Terakki'nin kuklası olmasına yol açmışsa da II. Abdülhamit gibi iradesi güçlü bir monark, meşrutiyete rağmen mutlak otoritesini kurabilmiştir. (Zaten bir süre sonra anayasayı da rafa kaldırmıştır.)
- Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları: Tam olarak hangi maddenin yanlış olduğunu düşünüyorsun??
- ...kimi din adamı kökenli milletvekillerinin "saltanatsız, iktidarsız hilafet olamayacağını" savunması...: Bu ifadeyi Toktamış Ateş'in "Türk Devrim Tarihi" eserinden aldım, o da bunu Nutuk'a dayandırıyor. Bana makul bir ifade olarak göründü.
- Saltanatın kaldırılması ile eskimiş ve çürümüş Osmanlı düzeni tasfiye ediliyor, laik ve demokratik Türkiye'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, tutucu ve gerici kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti. Bir hukuk devleti ile monarkın keyfi yönetimine tabi olan bir imparatorluk arasındaki karşılaştırmada monarşinin üstn geleceğini kimse söyleyemez, komik olur çünkü. Ayrıca saltanatı savunanlar tutucu ve gericidir çünkü statükoyu ve eski düzeni savunmaktadırlar, yeniliği reddederler.
Vahdettin ile ilgili bölümde hangi maddelerin hatalı olduğunu belirtinceye kadar doğruluk ile ilgili şablonu kaldırıyorum, taraflı şablonuna dokunmuyorum. --DenizRC 09:08, 7 Ocak 2007 (UTC)
- 1908 yılından sonra egemenlik tamamen halka geçmiştir; yasama yetkisini kullanan meclis halk tarafından belli süreliğine seçilmektedir, sadrazam liderliğindeki hükümeti yani yürütmeyi denetleme yetkisine sahiptir. 1. Meşrutiyet dönemiyle 2. Meşrutiyet dönemleri ve bu sıralarda padişahın elindeki yetkiler arasında dağlar kadar fark vardır. 2. Meşrutiyet döneminde padişahın meclisi yada anayasayı feshetme gibi bir yetkisi yoktur, ittihatçı kadrolar 31 mart ayaklanmasından sonra kendilerini tehlikede gördükleri için padişahın tüm yetkilerini kısıtlayarak padişahlığı sembolik bir makam olarak yeniden düzenlemişlerdir. İngiltere gibi monarkı olan devletler ise yıllar önce monarkı yönetimin dışına itmiş ve monark sadece bir sembol olmuştu. demişsiniz. O yıllardaki osmanlı anayasasının birçok kısmı ingiltereden alınmış ve padişahın yetkileri de ingiltere kralının yetkileriyle eş tutulmuştur. (Bu arada, ben ilk tam demokratik seçimler dedim, çok partili seçimler değil. Türkiyede ilk çok partili seçimler dediğiniz gibi 1946 yılında olmuş, fakat Açık oy, gizli tasnif usulüyle yapıldığı için tam demokratik seçimler olmamıştır. Türkiye tarihindeki ilk tam demokratik seçimler 1950 yılında yapılmıştır.)
- 1. Dünya Savaşı ile dünyadaki bütün büyük mutlak monarşiler (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu, Almanya İmparatorluğu) yıkıldı. İngiltere gibi monarkı olan devletler ise yıllar önce monarkı yönetimin dışına itmiş ve monark sadece bir sembol olmuştu. Evet, 20. yüzyılın başında monarşi köhnemiş, çağdışı bir yönetim biçimidir; hiçbir toplumun ihtiyacına cevap veremez. cümlesinde hem kendinizle çelişiyor, hemde hatalı bilgi veriyorsunuz. Verdiğiniz devletlerin hiçbiri o sırada mutlak monarşiyle yönetilmiyordu. Dünyadaki tüm büyük monarşilerin (Büyük monarşi? Ne bakımdan, neye veya kime göre büyük?) yıkıldığıysa yanlış başka bir bilgi. Bundan başka, ingiltere gibi monarkı yönetimin dışına itmiş (yani monarşiyle yönetilen) devletler olduğunu söylüyor (bu devletler Büyük monarşi olmadıklarına göre küçük monarşi midirler?) fakat aynı zamanda da monarşiyi köhnemiş ve çağdışı bir yönetim biçimi olarak görüyorsunuz. Öyleyse; İngiltere ve diğer benzer devletler köhne ve çağdışı bir yönetim şekline mi sahiptir? Yoksa ingiltere ve bahsettiğiniz devletler monarşiyle yönetilmemekte midir? Atatürk'ün yapıp yapmadıkları hakkındaysa şunları söyleyebilirim; kurtuluş savaşının sonunda yeni kurulmakta olan türkiye devleti üzerinde iki ayrı hükümet ve iki ayrı devlet başkanı vardı: gücünü halktan alan TBMM hükümeti ve Mustafa Kemal, istanbulda bulunan padişah ile sadrazam tevfik paşa başkanlığındaki osmanlı hükümeti. Savaştan sonra TBMM hükümeti türkiyenin tamamında yönetimi ele geçirmiş olmasına rağmen, yalnızca istanbulun bir kısmında hakim olan padişaha bağımlıydı. Padişahla bir türlü anlaşamayan Mustafa Kemal ve TBMM, savaş sırasında padişaha bağlılığını ilan ettikleri için, padişaha karşı gelemeyecek durumdaydılar. TBMM'yi yeniden bağımsız kılacak yegane şey, Padişahlık makamının ortadan kaldırılmasıydı.
- 1876 yılında 1. Meşrutiyet döneminde padişaH ABDÜLHAMİDİN BÖYLE GÜÇLERİ OLDUĞU doğru olsada, 2. meşrutiyet bu güçlerin birçoğunu kaldırmış veya sembolik hale getirmiştir. Günümüzde de Cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisi olmasına rağmen, bu sembolik bir yetkiden öte birşey değildir. Zaten saltanatın kaldırılması sonucu halka herhangi yeni bir yetki verilmemiştir. Bilimsel bir şekilde 1908-1913 arası dönemle 1922-1938 arası dönemi karşılaştırırsak, 1908-1913 arası dönemin diğerine nispeten daha demokratik ve özgür bir dönem olduğu kolayca görülebilir. Sultan Mehmet Reşadın zayıf karakterliliği ise, Türk-İslam Sentezcisi Tarihçilerin uydurmalarından başka birşey değildir; Abdülhamid'in devrilmesinden sonra İttihatçıların ülke yönetimini ele almasını açıklamak için ortaya atılmış bir resmi tarih yalanıdır. 1908 yılında padişahlık sembolik bir makam haline getirilip tüm yetkileri elinden alınmıştır. 1909 yılına dek padişah olmasına rağmen, meşrutiyetten sonra sultan abdülhamid politikanın tamamen dışında bir yaşam sürmüştür.
- Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları maddesinde bir yerin doğru olmadığını söylemedim, yalnızca şüpheli olduğumu ve kaynak görmek istediğimi söyledim.
- Din adamları TBMM içinde pek aktif ve önde gelen kişiler değillerdi. Saltanat yanlısı grubun başını çeken kişiler eski osmanlı aristokrasisi ve padişah yanlısı bürokratlardı. Birçok tarikat ve cemaatin TBMM'de temsilcileri olmasına rağmen, bunlar aktif siyasetin her zaman dışında kalmışlardır.
- Hukuk Devleti ve Monarşi kavramları birbirine zıt kavramlar değildir. Bir devlet hem Monarşiyle yönetilip hemde bir Hukuk Devleti olabilir. Eğer bir kişi Monarşiyi savunduğu için tutucu ve gerici oluyorsa, günümüzde cumhuriyetin devamını isteyen biri olarak bende gerici ve tutucu muyum? Ayrıca saltanatın kaldırılmasına karşı çıkan birçok kişi, gerçekte monarşiye ve padişaha karşı olmalarına rağmen, sadece kendi siyasi konumlarını kaybetmemek ve Musfafa Kemal'in yükselişinden korktukları için Saltanatın kaldırılmasına karşı çıkmışlardır. (Bunların büyük bir kısmı, padişahlığa karşı oluşlarıya tanınan ittihatçılardı.)
Yukarda bahsettiğim nedenlerden dolayı Yanlış başlığını tekrar koyuyorum.--Martianmister 17:18, 7 Ocak 2007 (UTC)
[değiştir] Tarafsızlaştırma
İlk olarak tartışma biraz konunun dışına çıkıp kim daha çok biliyor savaşına dönmüş sanki.Son yaptığım değişikliklerle ilgili bilgi:
- Osmanlı Hanedanının Türk toplumu üzerindeki mutlak otoritesinin yıkılması ve monarşinin kaldırılarak egemenliğin halka verilmesidir.
- mutlak kelimesini çıkartarak cümleyi yumuşatmaya çalıştım.Siyasi olarak bir ototritenin olduğunu reddedenler, manevi olarak bir ototrite olmadığını (en azından geneli üzeerinde) reddedemezler sanırım.
- egemenliğin halka verilmesi derken sonuçta anlatılmak istenen demokrasidir.Türk toplumunda demokratikleşme saltanatın kaldırımasından daha önceye dayandığı için, ayrıca önemini kaybetmemesi için:Bu Türk toplumunun demokratikleşmesi yolunda ki önemli dönemeçlerden biridir cümlesini kullandım
- Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında çağdışı bir monarşi değil, uygar bir ulus-devlet kurmak istemesidir.
- çağdışı yerine 20. yüzyıla ayak uyduramayan tamlamasını kullandım.Buna da taraflı denmez heralde, çünkü bunun en büyük kanıtı Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmış olmasıdır.
- uygar kelimesiyle de aslında ne denmek istendiğini yazdım sadece (Atatürk'ün) 20. yüzyılda hedef gösterdiği muhasır medeniyetlerin, devlet sistemi
- Saltanat yönetiminde egemenlik sadece bir kişinin elindeydi. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. Milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu
- öncelikle yukarıdaki tartışmalar ışığında son dönemleri hariç ibaresini kullandım.
- Sultanlık babadan oğula geçiyordu. cümlesini ise çıkardım çünkü değişik padişahların dönemlerinde değişik sistemler uygulandı.
- ...kimi din adamı kökenli Milletvekillerinin yerine, bazı milletvekillerinin yazdım.Nitekim çeşitli kesimlerde(asker kökenliler dahil) bu görüş bulunmaktaydı.Ayrıca meclisin küçük bir bölümünü oluşturan din adamları kökenlileri bir bölümü karşı çıktı denmeside mantık olarak yanlıştır.Zîra, o zaman yasanın çıkmasında Atatürk'ün o ünlü konuşmasına kalmaz ilk oturumda taslak yasalaşırdı.
- Saltanatın kaldırılması ile eskimiş ve çürümüş Osmanlı düzeni tasfiye ediliyor, laik ve demokratik Türkiye'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, tutucu ve gerici kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti.
- eskimiş, çürümüş, demokratik gibi sıfatları çıkartarak objektif bakış açısıyla ...Osmanlı İmparatorluğu tasfiye ediliyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin... yazdım.Yani bir devletin yıkılışı ve bir diğerinin kuruluşu.eskimiş, çürümüş bir yana günümüzde bile demokraitk Türkiye ve lâik Türkiye tanımları tartışılmaktadır.
- tutucu ve gerici yerine literatürdeki muhafazakar terimi daha uygundur.--mach 01:19, 11 Ocak 2007 (UTC)
Cevap vermekte geç kaldığım için özür dilerim. ÖSS bütün vaktimi alıyor.
Mach'ın yaptığı düzeltmelerin maddenin yalınlığını bozduğu için hoş karşılamasam da tarafsızlık konusundaki şüpheleri dağıttığı için destekliyorum. Bu değişikliklerden sonra tartışmaya burada devam etmeye gerek görmüyorum ama isterseniz mesaj sayfalarımızda devam edebiliriz.
Yanlış şablonunu kaldırıyorum. "Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları" ile ilgili bölümün dayandığı kaynak zaten belirtilmiştir, bu konudaki itirazınızı anlayabilmiş değilim.
--DenizRC 06:33, 12 Ocak 2007 (UTC)
Hemen cevap veremediğim için özür dilerim. Derslerimle ilgilenmem gerekiyordu.
Ben de Mach'ın yaptığı düzenlemeleri onaylıyor ve destekliyorum.--Martianmister 11:28, 13 Ocak 2007 (UTC)